İzlanda gezi notlarıma nasıl başlasam, neler yazsam diye uzun zamandır düşünüyordum. Zira bu ada dünyanın geri kalanından çok farklı. Bugüne kadar gezdiğim yerlerden bir puan tablosu oluştursam, İzlanda namağlup şampiyonluğunu ilan eder sanırım. Gitmesi ve gezmesi de düşünüldüğü kadar zor değil ki Pegasus’la Oslo’ya, oradan da SAS Airlines ile Reykjavik’e geçebilirsiniz ve bu toplamda 1000 Lira’ya malolabilir. Yaz aylarında gitmek de en mantıklı seçim olacaktır adanın iklimi gereği. Kuzey ışıklarını görmek pek mümkün olmayabilir fakat Ağustos sonu giderseniz, gusül abdestiniz de varsa (baya şanslı olmanız lazım) ışıklar tepenizde dans edebilir.
Hırvatistan seyahatim gibi yine bir araba kiralayıp, Couchsurfing’den yol arkadaşlarımı bulup aşağıdaki planda tüm adayı 5 gün boyunca gezdim. Tek başınıza gezip volkanlardan şelalelere zıplayıp, buzullarda triplere girebilirsiniz fakat masrafları paylaşmak adına sevdiğiniz insanlarla gitmenizi tavsiye ederim bu güzel ülkeye.
Reykjavik
Güzel ülkenin şirin başkenti. Tabii ki aşırı medeniyet ve saygı hakim. 1 ya da 2 gün görülmeye değer ancak adanın geri kalanında o kadar doğal güzellik varken şehirde çok da vakit harcamanızı tavsiye etmiyorum. Bizim öyle “işinden istifa etti ve dünyayı gezmeye karar verdi.” gibi durumlarımız olmadığı için malum 1 haftalık geziler yapabiliyoruz. Neyse gitmişken de en fotojenik kiliselerden biri olan Hallgrimskirkja’ya uğradaman dönmeyiniz.
Reykjavik – Gullfoss 1.Gün
Evet efendim İzlanda’ya indiniz ve arabanızı kiraladınız. Sonrasında Reykjavik’te kalacağınız yere eşyalarınızı bırakıp vakit kaybetmeden Gullfoss yönüne ilerleyin. Bu arada arabanıza cüzdanınız el verdiği ölçüde sigorta yaptırmaya özen gösterin. İzlanda yollarında nelerle karşılaşağınızı bilemezsiniz. At da çıkabilir volkan da patlayabilir. Hiç olmadı benim gibi görünmeyen kasise dalıp arabanın altını vurup yağ tankını deldirebilirsiniz. Bu da size 2000 Lira’ya mal olur bana olduğu gibi. Gerçi ne kadar sigorta yapsanız da arabanın altına gelen zararı karşılamıyor o bakımdan kasislere dikkat ediniz.
The Golden Circle rotası olarak da geçen rotada birinci gün Gullfoss şelalesi yönünde gidip gün sonu Reyjkavik’e geri dönmenizi tavsiye ederim. Haritada işaretlediğim gibi yol üstünde mutlaka görmeniz gereken ve 2 saatinizi alabilecek Thingvellir Doğal Parkı’ı mevcut. Dünya için çok özel bir yer burası çünkü Kuzey Amerika tektonik levhasını Avrasya levhasından ayıran bölge burası. Özetle aşağıda gördüğünüz kayalıkların üstü Amerika, aşağısı Avrasya. Ayrıca burada dünyanın ilk parlamentosu kurulmuş milattan önce 930 yılında. Ülkenizde yarın bir gün parlamento önemini kaybederse 2947 sene önce burada kurulmuşunu bulabilirsiniz.
Thingvellir’in ardından Geysir yönünde devam edip 5-6 dakikada bir 30 metre yukarıya kaynayan su fışkırtan havuzları ziyaret edebilirsiniz. Sülfür bulunduran bir su olduğu için haşlanmış yumurta kokusuna maruz kalacaksınız, şaşırmayın.
Son olarak Geysir’in çok yakınında bulunan Gullfoss şelalesine de uğramanız gerekmekte. Muhtemelen diğer günlerde göreceğiniz tüm şelalelerin en büyüklerinden biri olacak.
Reykjavik – Vik 2.Gün
Golden Circle’ın ardından adanın tamamını dolaşmaya başlayabilirsiniz. Saat yönünün tersinde ilerlemek hem güneş yönünden hem de manzara açısından en mantıklısı. İlk olarak Gluggafoss şelalesine uğrayabilir ve 2010 yılında patlayıp Avrupa’yı seyahat krizine sokan, ismini tek seferde okuyabilene kızların teklif ettiği Eyjafjallajökül yanardağı manzarasının tadını çıkarabilirsiniz.
Sonrasında arkasından dolaşılabilen şelale Seljalandsfoss ve daha sonrasında da benim favorim olan Skogafoss şelalesine uğrayın. Ana fotoğrafımda da olan şelalenin yarattığı gök kuşağı ve uzun pozlamada bile kımıldamayan tanımadığım bir dayı mükemmel bir fotoğraf çektirdi bana.
Sonrasında rotada ilerleyip, arabayı sağa çekip toplam 7 km yürüyüp yıllar önce sahile düşen Amerikan uçağının enkazını görebilirsiniz. Farklı bir gezegen hissi yaratıyor insanda. Pilotun hatasıyla düşen fakat kimsenin ölmediği bir uçak ve tribal fotoğraflar çekilebilir burada.
Son olarak Vik köyüne uğrayıp burada günü sonlandırabilirsiniz. Ne kadar fakir olduğunuza bağlı olarak konaklama şekliniz değişebilir ama hostellerde 8 kişilik odadaki bir yatağın 50 Dolar olduğunu düşünürseniz yanınızda çadır bulunması cebinizi güldürebilir.
Vik – Höfn 3.gün
3.günde sırasıyla Fjadrargljufur Kanyonu, Vatnajöküll Buzulu ve Jökulsarlon Buzulu’na uğrayıp Höfn şehrine varabilirsiniz. Bu rotadaki yolda çok farklı manzaralar göreceksiniz. Yosunlu taşlar gibi yine bu dünyaya ait olmayan manzaralar. Durup durup tadını çıkarın.
Höfn – Akureyri 4.gün
Artık güneyden yavaş yavaş kuzeye geçmenin vakti. Sarp kayalıklı uçurumlarla dolu bir rota olacak bu ama yol kenarlarındaki şekil İzlanda atlarının yanında durup beslemek sizi rahatlatabilir. Hayvanlar bir çok Türk Kızı ve Erkeği’nden daha güzel daha yakışıklı. Bu rotada Dettifoss şelalesine uğrayıp oradan Hverir’e geçebilirsiniz. Hverir de Mars gezegenini andıran yumurta kokulu volkanik bir arazi ancak sunduğu renkler harika.
Yeterine yumurta kokusundan sonra rahatlamak için Myvatn kapıcalarına gidiniz efendim. Hava sıcaklığı 5 dereceyken bile bu masmavi kaplıcalarda rahatlayabilirsiniz. Sadece saçınızı sokmayın. Uzun süre çıkmayan, değişik bir etki bırakıyormuş. Sokmadığım için bilmiyorum. İzlanda tanıtımlarında göreceğiniz meşhur Blue Lagoon yerine daha az popüler olan Myvatn’a gitmeniz tavsiye edilir. Hem daha az kalabalık, hem de daha ucuza gelecektir. Blue Lagoon’un popüler olmasının sebebi Reykjavik’e çok yakın olması.
Sonrasında da Godafoss şelalesine bakıp Akureyri şehrinde konaklayabilirsiniz.
Akureyri – Ytri Tunga 5.gün
Artık son gün sayılır ama en güzel bölgelerden biri olan Batı kıyılarına geliyoruz. Burada meşhur Kilise Dağı olan (şeklinden olayı) Kirkjufell’in eteklerinde şarabınızı içebilirsiniz. Sonrasında Elf’lerin yaşadığına inanılan Djupalonssandur Plajı’na uğrayıp Arnstrapi bölgesinde kamp yapabilirsiniz.
Agustos ayının sonları olduğu için İzlanda’ya geldiğimde Kuzey Işıkları’nı görebileceğime dair en ufak bir umudum yoktu. Son gece hava açıktı ve arabada uyuklarken gece 12 gibi bir anda uyandım. Kafamı kaldırdığımda gökyüzünde hafif yeşilimsi tül gibi buluta benzeyen ama daha hızlı hareket eden şeyler görünce dedim tamam oldu bu iş. Yanımda uyuyan İzlanda’lı arkadaşıma “kalk ışıklar çıktı!” dedim fakat “Aman! Onlar hep var zaten.” diyerek uykusuna devam etti öküz. Haklı tabii bir yerde. Ben tripodu kurup uzun pozlamanın tadını çıkardım artık tek başıma.
Son gün dönerken yol üzerinde Ytri Tunga Plajı’nda takılan fokları görebilirsiniz. Biraz uzakta duruyorlar ama yine de değişik tabii.
İzlanda hakkında daha çok şey yazılabilir ama mümkün olduğunca kısaltmaya çalıştım. Uğranacak, gezilecek çok yer var burada. Tekrar gelip gezemediğim noktalara gitmek amacım. Dünya’da buraya benzeyen çok fazla yer yok ve ne yapıp edip buraya gelmeye çalışın.
“O adada Türkleri öldürmek serbest!” gibi internet gazetesi haberleri görebilirsiniz. Taa Osmanlı zamanından kalan İzlandalılar’ın da değiştirmeyi unuttukları kanunları varmış. Adaya ayak basmaya çalışan Osmanlı askerlerini öldürmek serbestmiş. Biz o işi 1923’te Cumhuriyet’i kurarak hallettik zaten. Neyse kimse sizlere bir şey yapmaz burada. Dünyanın en güvenli yerlerinden biri. Yolda da giderken mutlaka bir benzin istasyonunun durup meşhur sosislilerinden yiyin. Sonra da güzel insanlarını izleyin bu adanın: